The man thinks,
The horse thinks,
The sheep thinks,
The cow thinks,
The dog thinks.
The fish doesn't think.
The fish is mute.
Expressionless.
The fish doesn't think,
Because the fish knows Everything.




minik komşum...






yazlıktaki kiracımızın çocukları. arka bahçede yaşıyorlar. yerim onları...



26.07.2009
Kolumdan yükselen bu koku yanmış derimin kokusu mu yoksa muhteşem ilaç bepanthenin kokusu mu? sonuç olarak pek güzel değil ama kötü de değil ama tuhaf kokuyor işte.
Herneyse.
Bir iki kitap okudum ve kedi yavrularının fotoğraflarını çekmek dışında hiçbirşey yapmadım. Doğru düzgün denize bile gitmedim. İki defa gündüz gittim güya güneş daha az zararlı olduğu saat düşüncesi ile şu an omuzlarım yara oldular. Benim cahilliğim mi? Sanırım evet.
Aslında çıkıp uyusam... Tek yaptığım bu zaten. Durmadan uyumak. Elimde kitap da kalmadı. Bilgisayarda var aslında ama öğlen okurken uyuya kalıyordum ve durum sakıncalı olabiliyor yada zorluk çıkaran türden. Evde olsam daha kolay olurdu. Bilgisayarı yere bırak ve uyu. Ama burada o kadarla kalmıyor. Herneyse.
Bu baykuşlar cidden sinir bozucu ama bir süreden sonra insan alışıyor. Onların ötmeleri mi yoksa uyku anlarındaki hırıltıları mı bilmiyorum ama çocukluğumdan beri her yaz geceleri onların bu "şşşh" sesleri ile uykuya dalıyorum. Ah bir de ağustos böcekleri var. Ya da diğer isimleri ile cırcır böcekleri. Ve sevgilli kurbağalar... Sanırım bir yaz korosu kurmuşlar. Kedi yavruları ne yapıyor acaba? Uyuyorlardır. Keşke birisini İstanbula götürebilsem... Bu kadar çok gezmiyecek olsaydık belki olabilirdi.
Bugün havuzu boşaltıyorlar. Aslında yazın başlangıcında daha kimse yokken gelmek istiyorum. Boş havuzun içine fotoğraf çekmek... Peki.
Bir de aslında yazlık yerlerde oturduğu yerden yanmış omzundaki derileri soyan insanlara sinir olurdum ama şimdi aynısını ben yapıyorum. Ama aklıma geldikçe bile sinir oluyorum ve tahammül edemeyip çıkıntı olanları soyuyorum tabi. Evet ben bu sene bir amelelik yaptım ve koruyucu sürmeden iki defa gündüz vakti denize gittim. Düşünemedim. Şu son günlerdeki en büyük sorunum bu. Güneş lekelerimin bir anda iki katına çıkmasına sebep veren bu güneş yanıklarım. Sonraki sorunum elimdeki kitapları bitirmiş olmam, fotoğraf çekmek için içimde en ufak bir isteğin olmaması, internetimin olmaması, vs.
Ufff şimdi kim üst kata çıkacak da pijamalarını giyinecek de elini yüzünü yıkayacak da dişlerini fırçalayacak da yataga yatacak da uykuya dalmayı bekleyecek? Soruyorum evet: kim?
Peki.
Yanık kokusu geliyor. Ya çöp yakıyorlar yada tarla. Ve cok tatlı bir serinlik var. Zaten hafif hafif esen hava ile yanık kokusu da geldi ama nedense bu pis koku beni rahatsız etmiyor şuan.
Garip mi yada normali mi bu bilmiyorum ama etrafa baktıgım zaman bazı evlerin ışıkları yanık görüyorum ama bir tane bile insan sesi yok. Sanırım herkes uyuyanlara karşı sessiz oluyorlar.


29.07.2009
Yan komşumuz iki gecedir deliler gibi okey oynuyorlar. Taş sesleri ciddi anlamda gürültü nedeni olabiliyormuş. Bir de kendimi şu teyze gibi hissetmelerimden geçebilsem... Yan komşumuzun yeni evli oğlu ve hanımı tek kalmaya başladılar ama tek yaptıkları okey oynamak sanırım. Gençler diyorsun ve geç saatlere (gecenin biri ikisine) kadar okey oynamalarına ses etmiyorsun. O değil de bir evlilik böyle olmamalı bence. Hem de yeni evlenmişken... Evlenmek gibi bir düşüncem olmadığı için bu kadar büyük konuşmaları rahat rahat yapabiliyorum.
O değil de saçmalamayı bırakıp adam akıllı bir konu üzerinde birşeyler yazsam kendimi daha iyi hissedebilirim.
Dedim ama kitap okumaya karar verdim. Çok tatlı bir serinlik de çıktı aslında şimdi çok da güzel uyunur.




bu da gündüz balkondan gördüklerim. ama sol taraftaki apartmanı kadraja almadım. şimdi röntgencilik gibi olsun istemem.
bu bulutların ismi ne acaba? kümülatif bulutlar diye bir isim aklımda kalmış o kadar. o da kim bilir nereden aklımda kaldı.





gün gece elimden gelen bu kadardı.
elimden gelen...
acaba gerçekten çabalıyor muyum?
çoğu durum için hayır.

bir ben
bir ben var içimde ama dışımda başka bir ben...
aslında her zaman farklı bir ben...
kendimin sadece bir ben olduğum zamanları unutmuşum.
sanki bir ayna karşısında durmuşum kendime bakıyorum gibi...
Balık insanın hayal kırıklıkları edinmekten yorulmaması aptallık bence. yada bir çocuk hayal kırıklıklarından yorulmaz. hem enerjisi vardır hem de çocuklar durmadan hayal kurarlar çünkü bu onların doğasında vardır. değil mi? yoksa yanılıyor muyum?
bir de şu kararsızlığımdan, emin olamamamdan sıyrılsam da bir kendime gelebilsem artık...
her şey çok güzel olacak...
peki aşkım bekliyorum.
spora çıkmak yada evde tembel tembel yatmak...


en iyisi çıkayım.






21:15
demişim ama çıkmadım...
"Yeni bir düşe eskisinden vazgeçmeden başlayamazsın, öyle değil mi abi?" dedi Yıkım.


Ben sanırım bu noktada zorlanıyorum işte. Eskisinden tam olarak vazgeçmeden yenisi için kendimi zorluyorum. Ve hep tökezliyorum.






.
balık bugün seni gittim bıraktım. artık benim için varolmayansın. aslında varsın ama benden uzaksın. falan filan.
kalbimde yaşayacaksın.
şizofrenler gibi hergn buraya sana birşeyler anlatmaya devam edeceğim. ama durumu trajedik bir hale getirmeyeceğim.
selam balık. nasılsın?
aslında bugün üşenmesem de seni aldıgım yere geri götürsem diyorum. sonra da kalbimde yaşatsam seni...
ve evden çıkmışken telsim numarası alsam kendime.
ve sonrasında da eve gelip aklımdaki su hikayeyi bir netleştirsem kağıt üzerinde diyeceğim ama bilgisayarda yazmaya başladım.
herşey bozuk.
.


bir hikayeye başlama parıltısını kendimde görmüşken ilgimi dağıttı. şimdi de düşüncelerimi ondan alamıyorum. kendimle çelişmekteyim de. hayır yapmıyacağım ile evet yapacağım arasında kaldım. bu biraz şuna benziyor: diyette olduğunuz bir zamanda önünüze konulan çikolatayı yemek ve yememek arasında kalmanız. ufff.



My Favorite Things
Tori Amos.

.
uzun süredir konuşmadığı ama sevdiği bir arkadaşı ile konuşmak...
nasıl özledim.
bir de uzakta olunca aklımda o üçünü nasıl da büyütüyorum nasıl mükemmelleştiriyorum tarifi yok hani.
birisi doğum günümden bir gün önce arar ama yüzsüzdür de "olm bugün yarın ne fark eder bana saat hesabı yapma döverim seni" diye dubai sıcağında üşenmeden konuşur. maksat beni çıldırtmakmış. zırtapoz ayı.
diğeri ise iki defa kutlar hem netten hem de akşam telefonla arayıp ki kutlama işte gerisinde yine her zaman ki gibi tatlı tatlı konuşur benimle. görmesem de yüzünde o tatlı gülümsemesi ile. hatta her zaman onu esnettiğim için telefonda bile esneme sesleri gelir. ben de hemen ona hatırlatırım tabi "insan huzurlu hissettiği kişinin yanında durmadan esnermiş" diye.
diğeri ise üstünden günler geçer ve hediyesini de verir bana: canımın en cok sıkıldığı bir günde net ile pek işi olmayan kişi dur msne geliyorum diyip web cam açtırıp güldürene kadar ki gece saat 2-3e kadar benimle oturur. sabah 7de iş başı yapması gerektiği halde. uykulu da olsa o "ben işimi bilirim" ve de yarı çapkın gülüşünü de saklamaz benden.

ben gerçekten şanslıyım. tek kötü yanı onlardan uzakta olmam. belki bir gün diyeceğim ama o zamana kadar hepsi evlenmiş olursa muhtemelen hanımları beni sevmeyecek. durmadan şımartılan bir kız arkadaş...
.


ne istediğini bilmeyen birisine ne huzur verir ki?



.
o zaman hayal kırıklığım ve salaklığımla birlikte uyuyayım artık diyorum. yatağa sığarız da ben sıkıntıya gelemiyorum öyle bir sorunum var hani. yine sabahlarım sonra da sabahın köründe uyanırım artık. afiyet olsun bana.
Until We Bleed (ft. Lykke Li)
Kleerup.
an itibariyle dinlediğim şarkı.
ve ben hala ne istediğimi bilmiyorum. kesin sağlam bir dayak yesem kendime gelirim gibime geliyor da... bakalım tabi hayırlısı. kısmet işleri bunlar.
bildiğim tek şey ise kendimi sevmezken başka birisini sevebilmem imkansız.
kendime tahammülüm yokken de tabiki de başkalarını geç başkasına bile tahammülüm güç oluyor.
"gulyabaniyim ben
pek yabaniyim ben"
falan filan işte.


03 temmuz gibi sıcak bir akşam üstünde, akşamında ve gecesinde sevgili kardeşimin kep törenindeydim. açık konuşmak gerekirse ben kendi dönemlerimle kep törenime katılmadım. ama mezun olduğum dönem sınıf arkadaşlarımın kep töreni zamanında törene gittim ama katılmadım. yani çıkıp da orada kep fırlatmadım. dolayısıyla aileme de haber vermemiştim. annem bu yüzden hala durup durup söylenir. ama bence gereksiz idi. bence tabi.
bu sene sevgili annem hevesle erkek kardeşimin kep törenini bekledi. keplerin havaya atılışı, marşlar ve and içmeleri... babam tabiki de sıkıldı. sanırım benim için babasının kızı sözü buradan geliyor. yine de ben daha sabırlıydım. bu konuda kendimle gurur duyuyorum. ve en nihayetinde gecenin sonunda parlak bir final ile "oh be!" dedik. bütün mezunlar için aynı gecede kep töreni düzenlemek cidden düşüncesizlik. rektör ve dekanların adına üzüldüm hani. o kadar öğrenciyi bir gecede öpmek - hatta öpmekten sıkılıp artık zoraki bir gülümseme ile tokalaşmak cidden can sıkıcıdır. ama öğrencilerin o kepleri büyük bir coşku ile fırlatırken "nihayet okul bitti!" dediklerine eminim. umarım hepsi için güzel bir son ile güzel bir başlangıç olur.



bu müze kart, gezdiren kart sloganı ile Sultanahmette dolaşırken karşıma çıktı. Ayasofya müzesini gezmek için girerken satın aldım. normalde tek bir yere yapacağınız giriş ücreti karşılığında satın alıyorsunuz. eğer öğretmen yada öğrenci iseniz indirimli fiyat üzerinden alabiliyorsunuz. sonra da müzeleri para ödemeden sıra beklemeden gezmeye başlıyorsunuz. ama sen gezemezsin balık. üzgünüm.
bir de balık ne var biliyor musun? o beni sanırım gerçekten sevmişti.
aslında o da beni sevmişti. ama sanırım ikisi de balık olduğu için öyle hissettirmişlerdi bana. sevgilerini benden esirgemeden...
neyse balık boşver. büyüyünce anlarsın. tabi hatırlarsan. = )
balık, ben seni de bırakıp gideceğim.
senden ayrılacagım için içim burkuluyor inan bana ama gitmem gerek. senin iyiliğin için. valla.
bu zamana kadar herkese böyle dedim inanmadılar belki de inanan olmuştur ama sen inan bana.
hala herşey aynı devam ediyor. o kadar da üzülmüştüm. üzülerek boşuna yormuşum kendimi.

Günce arşivi

Okuyucular