The man thinks,
The horse thinks,
The sheep thinks,
The cow thinks,
The dog thinks.
The fish doesn't think.
The fish is mute.
Expressionless.
The fish doesn't think,
Because the fish knows Everything.

uzun bir süre herhangi bir konu hakkında yazamıyacağım. muhtemelen cogu blogu cok geriden tkip edebilecegim.
uzun bir süre düzenli olarak ne kitap okuyabileceğim ne de müzik dinleyebilecegim. ne de cok sevdiğim iş olan kazak örmeden mahrum kalacagım.
ama belki işten eve dönerken müzik dinleyebilirim.
neyse.




I’ll tell you how my day has been
How the sun has caught my face
How I lul myself to sleep
Waving shadows on my face
Chasing dreams that just passed by
Broken Dreams’I’m just too late
Chasing’Broken Dreams
If only you could keep my warm
If only you could keep me from harm
Chasing dreams that just passed by
Broken dreams’I’m just too late
Chasing broken dreams


Basement Jaxx.





chasing dreams, broken dreams, chasing broken dreams...

eski bir film sanki.

yemin ediyorum tüm günümü bilgisayar başında hiçbir şey yapmadan harcadım. hayır normalde de hep bilgisayar basında oluyorum lakin ne bileyim birşeyler okuyorum, bir iki fotografla oynuyorum, birşeyler araştırıyorum şeklinde geçiyordu ama bu sefer hiçbirşey yapmadım.
bir ara cerenle konustum. bir iki foruma baktım. sonrası ise hep boş boş ekrana bakıp forum sayfasında f5'e basarak öldürdüm.


Sadece deliler ve aptallar hayatlarını boşa harcarlar.


ben hem aptal hem de deliyim. hayatımı nasıl da harcıyorum haddi hesabı yok hani. bir durup bir kendime çeki düzen vereyim de demiyorum hiç. resmen içim geçmiş şekilde evden de cıkmayarak yaşıyorum.
uff. neyse işte çok sıkıcı ve bir o kadar da sakin ve huzur dolu (!) bir hayatım var yani. bugün daha da bir sakin, huzur dolu ve sıkıcıydı işte.
Maria Callas'ın bir güzel videosuna denk geldim ki yıl 1962. sanırım o yıllarda herkes pek bir mutluydu. yani o yıllara ait hangi filmi izlesem, videoya denk gelsem insanların ayrı bir havası var ve çok mutlular gibi. daha mı kalitelilerdi de yoksa sadece kaliteli olanlar mı özenle seçilip kamera karşısına geçirilirdi bilemem ama Maria Callas'ın bu videosundaki ışıltısı, hal ve tavırları cidden tam anlamıyla o yıllardan oldugu belli. videoya bayıldım şahsen.
buradan izleyebilir ve dinleyebilirsiniz
Carmen HABANERA ise ayrı güzeldir. nedense çizgi filmleri hatırlatır bana ama neyse.


ah ben de onun gibi elime belime koyup mutlu mutlu şarkı çığırabilmek isterdim. ayrıca yüz mimiklerine de bayılıyorum. =)


hadi bakalım hayırlı olsun elma sezonunu açtım!
hem de annemin bitiremediği elmasının son kalan dilimi ile. bir de giderken tabagı da bırak dedim. tuhaf tuhaf baktı suratıma. elmayı soymuş ve güzelim kabukları çöpe atacaktı. büyük bir israf.
çocuklugumdan beri yaptıgım iştir milletin tabagından elma kabuklarını toplayıp yemek...




dip not: fotoğrafı geçen yıl çekmiştim. bugün yediğim elma kabukları kırmızıydı.
umarım sayfa açılırken artık sorun yaşamadan blog sayfama ulaşabilirim. çünkü ciddi anlamda bu durum sıkıcı olmaya başlamıştı. iyi ki kötü bir şekilde bir iki konudan bahsediyor olmak insana iyi geliyor ki bunun yanında birçok kişinin ilginç gördüğü, paylaşmak istediği konuları okumak, fotoğraflara bakmak ise ayrı zaten. kolum kanadım kırılmış gibi hissediyordum.
bu arada annemin de ısrarları ile (hep zaten annem ısrar ediyor herşeyde ya neyse işte) kendime bir web-cam denilen aygıttan aldım. en minik ve en ucuzunu aldım ki ne de olsa kullanmıyacagımı biliyordum. ve bilin bakalım ne oldu? ilk akşam kurdugum gibi bir çocuk hevesiyle msnden kameralı görüşme yapacak kişi aranmaya başladım. herkese de öyle kamera açacak cesaretim de olmadıgı için bir iki kişiye kısa süreliğine kamera açtım. bahanem de hazırdı: çalışıyor mu diye deneme amaçlı. zaten saolsun bir kız arkadasım "hee çalışıyormuş" diyip pat diye kamerayı kapadı ya nasıl sinir oldum ona anlatamam. ben burada çocuklar gibi ilk defa kendime ait bir kamera almışım, kurmuşum ve istediğim zaman görüntülü sohbet yapabilme özgürlüğüne sahip olmanın heyecanı yaşarken... off neyse işte. en son zaten yan odadaki sevgili kardeşime kamera açtım. ahahahaha.
bu da böyle bir anımdı işte.
ama iyi ki sonbahar geldi de havalar serinledi şöyle. gerçi belediye otobüslerindeki ter kokusunu bir süre daha çekecegim gibi görünüyor. kardeşim askere gitseydi de araba tamamen bana kalsaydı...





sonbahar geldi de cogu kişi söylense de ben seviyorum sonbaharı. sonrasında gelen kışı da seviyorum. ah bir kış böyle buz gibi geçse hani kar yağsa yerler buz tutsa...
ama yok bu istanbul kışı bir farklı yaşıyor ama olsun.



ortaokuldayken kızılderili bir kabilenin kaybolan çocukları olduguma inanırdım.
düşünmezdim. inanırdım!
sonra da babamın babası tarafını gezdiğimiz bir sene kesinlikle araplarla bir bagım oldugunu düşündüm. çocuktum işte.
ama babamın babannesinin kıpkırmızı saçları cam mavisi gözleri vardı. hala aklımdan cıkmaz.
ve böyle böyle ben gerek kendim hakkında gerekse etrafımdaki insanlar yada ailem hakkında cok hikayeler uydurarak çocuklugumu harcadım. ama hep dayımın suçu. seni kömürlükte bulduk şakaları ile çocuk beynimin düzgün işleyişini bozdu. sonra da clementine suç bulmam yersiz olurdu. çocukken nasıl da bayıla bayıla izlerdim. neyse clementin ile ilgili bir ara herkes yeterince konusup yorumlar yapmışlardı.
bugün ise çocuklugumda ayıl bayıla izlediğim bir başka hayal kahramanı olan dorothy i izleyecegim. The Wizard of Oz (oz büyücüsü) isimli filmin en harika versiyonu olan 1939 yılı yapımı filmi bugün izlemek niyetindeyim. ne güzel bir filmdir ki dorothy karakterini canlandıran Judy Garland ın tatlığı da cabası.




bu ayakkabılara bayılıyorum. ben de istiyorum. hala istiyorum hani o kadar çok bayılıyorum.
iki gündür blog sayfalarını açmada sorun yaşıyorum. daha doğrusu sayfaları açamıyorum. açtığım zamanda hemen birşeyler yazmalıyım telaşına kapılıyorum. şu halime bakın. o değil de televizyonda konuşan adamın milletvekili olduguna inanamıyorum. bu insanları dinlenebilir kılmak için diksiyon dersleri vermeleri gerekmez mi? ses tonu ve hızlı konuşması beynimi tırmalıyor resmen.
herneyse.
When I saw you at the grocery store
You were sharin a shopping cart with her
And I couldn't turn and run away
I didn't know what to say
You introduced us for the first time
And I had to look her in the eye
But you could not imagine my surprise
Can't you see?
You're leaving me
For an ugly girl
Does she talk about politics?
And all that stuff that used to make me sick
Does she smoke cigars and stay up late
Oh she's so great
Does she tell you what you want to hear?
And I bet that she could grow a beard
I feel better thinking you were queer
It's not fair
I can't compare
To an ugly girl
To an ugly girl
Lalalalalalalala Lalalalalalalala Lalalalalalalala
Lalalalalalalala Lalalalalalalala Lalalalalalalala
Hahaha the jokes on me
I feel jealous and I feel mean
She's so nice that it makes up for her face
There's no way, do you have to keep your eyes closed
Do you have to keep the lights down low?
Oh I bet you wish you had a blind fold
Can't you see you're leaving me
For an ugly girl
For an ugly girl
She's an ugly girl
A real ugly girl
Lalalalalalalala Lalalalalalalala
Lalalalalalalala Lalalalalalalala
She's an ugly girl
An ugly girl
She's an ugly girl...




ahahahahaaha
ne zamandır dinlemiyordum. dinleyince de bir güldüm bir güldüm ki anlatamam. =)
.


bütün keyfim kaçtı.
faceboku kullanmayı beceremiyorum.
bence eskiden kalma insanların sizi bulması hiç de eğlenceli değil.
ya nefret kusuyor ve diyemediklerini sayıyor yada günah çıkarıyorlar.
öf.




.

yeni hobim

ara ara böyle sıkıldıkça -ki özellikle evde boş boş çok oturduğum dönemlerde deli gibi içimi kemiren bir hırs gibi etrafımı kaplayan bir merakım nüksediyor. bu merak yaklaşık 1 aydır var. tam bir ay önce tatilden yeni dönmüşüm daha bismillah diyip msni yeni açtım ki öküzcük bana naber diyip ardından da pattananak artık yeni bir kız arkadaşım var dedi. yanında gezdirip görüştüğü kız kim, nasıl birisi, neyi onu cezbetti de yeni kız arkadaşı oldu da ben eski oldum diye diye sıkıntıma sıkıntı katmak yeni hobim haline geldi. bir de iyi mutluluklar dilerim kendine iyi bak dedim diye yüzsüz yüzsüz demez mi ne yani artık görüşmeyecek misin benimle? hırrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr!!! tam anlamıyla rayların tam ortasında durmuş trenin üstüne olağınca hızı ve kuvvetiyle üstüne üstüne gelişini izleyen bir öküz! (bu durumda tren ben oluyorum.)
bir de şu sorun var ki beş yıldır birbirimizi tanımamıza rağmen farklı şehirlerde olduğumuz için durmadan onu kendimden iteliyordum. ve gecen yıl artık aynı şehirde olacagımız için görüşmeye başladık ama ben o kadar tembel ve üşengeçtim ki ayda bir kere görüşüyorduk. çocuk tabi en son sevgililer gününde benim uyuşukluğumdan dert yandı. soğuyuvermiştim ki zaten soğumaya da meğilliydim. sadece ben kendimi bilirken onun benden vazgeçemiyeceği düşüncesini öyle benimsemişim, öyle bir havalara girmişim ki(tabiri caiz görmeyin işte götüm öyle bir tavan yapmış ki) üç ay boyunca bir kere bile onu aramadığım ve onun da beni aramadığı halde bir gün bile kalkıp da niye bu herif beni aramıyor demedim bile. kesin kıvranıyordur dedim. pollyciğim sen kendini ne sanıyorsun ki dercesine bir ay önce bu müjdeli haberi bana verdi öküzcük. ah ah bir anda tokat gibi çarptı desem yeridir. terk edilmeyi de kendime yediremedim desem yeridir ki ayda bir kere görüşmekle hiçbir zaman sevgili olduğumuzu düşünmemiştim ama işte... anlayacağınız başkasının benim yerine tercih edilmesini olgunlukla karşılayamadım. üstüne üstlük de kız arkadaşı varken hala kalkıp da benimle görüşmek istemesini kendime hiç yediremedim, yakıştıramadım. havalara girmiştim ya kolay kolay da kendime birşeyleri yakıştırmamam normaldir diye düşünüyorum.
ve işte yine evde otur otur sıkıldığım bir gün yine aklıma o kız takılıverdi! yalnız öküzcüğü hiç düşündüğüm yok da kıza takıldım nedense. ahaha. takıntı yapacak derece değilim çünkü nedense o öküzcüğün benden daha iyisini bulabileceğini sanmıyorum. (hala totom tavandan inmemiş belli ki. birisinin tavanı tepeme yıkması gerek sanırım) oturdugumuz yerler de birbirine öyle uzak ki hani karşılaşma ihtimalimiz de yok. karşılaşsak da bir kızı görsem de çok güzelse dibim düşse eve gelip kendi kendimi bir gece yesem ve sonra tamam kız cidden güzelmiş yada seksiymiş yada havalıymış falan ne bileyim işte her ne halt ise onu desem. ama yok göremiyorum da. öyle evde mal mal oturup sıkılırken daha da çok kıvranıyorum işte. ara ara da internetin velinimetlerinden yararlanayım facebookuna bakayım belki kızla fotoğraflarını koymuştur diyorum ama orada da tık yok. ne bir fotoğraf var ne ilişikide yazısı ne de bir yakınlık derecesi ileri seviyede olan bir duvar yazısı...
yine oturdum kendi kendimi yedim. mutluyum. azıcık rahatladım. burada bu kız ne yazmış diyip okumaya başlayanaların beynini didiklediğim için de özür dilerim.
ama hala zihnimin bir köşesinden birisi resmen fısıldıyor:kim o kız, nasıl birşey ki artık seninle değil onunla görüşüyor, seksi mi, uzun bacakları mı var, bronz teni ve karamel rengi saçları? öküzcüğün zaten hep cadde kızı özentisi vardı beni de öyle olmam için fikir verme ayakları yapıyordu zaten belki de hazır yapılmışını buldu, belki de çok zeki ve espirili, senin gibi odun ve duygusuz da değildir bla bla bla...
höffff...!





.
.


Allah benim belamı versin. oturdum terk ettiğim adama "üzülme, hiçbirşey için değmez" diyorum.
Verdiği cevaplar karşısında da göt gibi kalıp gülücük yollarsın işte böyle. Afferin sana polly.



.
yine başıma eşşek oturmuş gibi sıkışmaya ve midem bulanmaya başladı.
her gece her gece çekilmez bu.
b vitaminli çilekli sırma soda.
limonlusu gibi bunun da tadı güzel olmuş.
afferin sırmaya.
Cyclothymia (pronounced /ˌsaɪklɵˈθaɪmiə, ˌsɪklɵ-/) is a mood disorder and a form of bipolar disorder. It is defined in the bipolar spectrum. Specifically, this disorder is a milder form of bipolar II disorder consisting of recurrent mood disturbances between hypomania and dysthymic mood. [wikipedia]


Kısacası SİKLOTİMİ hafif derecede depresyon, aşın neşelilik ve kendine güven evrelerinin birbirini izlemesiyle belirlenen ruhsal durum.


"Yaşam boyu yaygınlığı %1 dolayındadır." da demiş vikipedi.
.



How I wish, how I wish you were here.
We're just two lost souls
Swimming in a fish bowl,
Year after year,
Running over the same old ground.
What have we found
The same old fears.
Wish you were here.

Pink Floyd.

http://polunochnaya.deviantart.com/art/borabay-lake-133744755






.



hani bazı nesneler vardır. mini minnacık ama anı yüklüdürler.
işte bu anahtarlığımda öyle. evin içinde belki de hergün gördüğüm ve yine senin hediye ettiğin onca nesne değil de bu anahtarlığı ne zaman kullanmak için çantamdan çıkarsam hep kendini hatırlatıveriyorsun. ne zaman ve nasıl bu kadar hayatımda yer etmene izin vermişim bilmiyorum. ve şimdi ayrı ayrı yerlerdeyiz. aynı kıtada bile değiliz. ve tabi herkes tamamiyle kendi hayatını yaşamakta. muhtemelen benim seni özlemediğim gibi sen de beni özlemiyorsun. belki de sadece benim seni hatırladığım gibi sen de beni hatırlıyorsundur ha? sadece bir tebessüm ve "iyi birisiydi" diyerek...
=)
.



düzeltiyorum:
bugün canımın canını yaktım.
ben odundum. unutmuşum.






.


Nedense bu şarkı bana Pearl Jam ı hatırlattı. Pearl Jam dinleyesim geldi. Bakiyim bakiyim mp3lerde bulabilecek miyim. Pek sanmıyorum gerçi. Kasetlerin içinden arasam bulurum. Kolinin yeri belli sonuçda. Evet ben hala kasetleri saklıyorum. Muhtemelen bir 5 yıl daha benimle olacaklar. Sonra bir gün dinlemek için kaset çalara koyduğumda bozuk gıcık bir ses duyacağım ve o zaman acaba atsam mı diyeceğim. Sonra da yok ya biraz daha kalsın diyeceğim. Ruhumda var çöpçülük. Bir şarkıdan nerelere geldim.


Ve evet bu gerekli gereksiz tüm fotoğrafları ben çekiyorum.



.



ya ten rengimiz olsun dış görünüşümüz olsun bu renk ve tonlarda olsaydı? gece parlayan türden hani.
ciddi anlamda bir sıkılma hali geçiriyorum. Bu da bunun ürünü.
.






ip atlayan elektrik direkleri nasıl oluyor demeyin buraya tıklayın. 0_o





.
ben bu aşağıdaki soruyu hala araştırmadım ama hala zaman zaman aklıma düşmekte pek tabi.

o değil de bugün hava cidden cok sıcak. hani cıkmadıgıma yanıyordum ama şimdi pişman değilim.
otobüsde aklıma takılan bir soru oldu. durakda bir çocuk ve yanında su agresif ve saldırgan köpeklerden birisi vardı. bildiğiniz gibi köğeklerin cinslerine göre huylarında da değişiklik göstermekde. mesala daha oyuncu olanlar, daha evcimen olanlar, daha saldırgan olanlar, daha korumacı olanlar vs...
peki bu daha agresif olan türler için agresiflik, saldırganlık, kavgacı içgüdüleri genleriyle mi taşınıyor bünyelerine? yani hadi diyelim ki biz insanlar aileden ne görürsek öyle büyüyoruz. hani derler ya "anasına bak kızını al" peki ya köpekler için durum nedir?
henüz netten araştırmadan önce size sorup fikir yürütmek istedim. kendime zaman tanıdım bir anlamda. ne dersiniz?

Günce arşivi

Okuyucular