The man thinks,
The horse thinks,
The sheep thinks,
The cow thinks,
The dog thinks.
The fish doesn't think.
The fish is mute.
Expressionless.
The fish doesn't think,
Because the fish knows Everything.


evet bugün fuara bir saatliğine de olsa gittim.
takdiri ilahinin işi midir nedir bilemiyeceğim ama rastgele seçtiğim salonda zınk diye karşıma pegasus çıktı. 4ü bir yerde oturuyordu. gülümsüyerek gittim ve zınk diye "şikayetim var" dedim. hepsinin suratı bir an düştü tabi. sonra daha dostça bir tavırla derdimi anlatsam da oradan bir tanesi demez mi "örenk gösterebilir misini?" kitabı açıp 57. sayfanın 5. satırındaki şu cümlede yazım hatası mı var dememi bekledi nedir yani? sanki fuara onlara şikayet etmek için gitmişim gibi...
bir de üstüne demez mi siz internet adresimize şikayetinizde bulunun yenisini gönderelim. yok dedim amacım yenisini almak değil. ah bir diğeri de çıkıp demez mi korsan kitap mı satın aldınız diye. evet tabi hem korsan kitap satın alıyorum hem de büyük bir yüzsüzlükle gelip sizinle konuşuyorum.
insanlar çıldırmış. =)

ve fuara gidin derim. kitaplardaki indirim konusu yalan yani hemen hemen kıyaslayınca pek de bir indirim yok. ama yine de nankörlük edemem bazıları cidden iyi fiyatlar vermişler. ve dediğim gibi gidin. o kadar çok kitabın bulunduğu bir alanda olmak bile aklımı yitirmeme yetebilirdi. kendimi kaybetmemek için yanımda sınırlı para gitmiştim. iyi de yapmışım. =)

bir de tam benim oralarda olduğum saatte elif şafak oradaymış bir an dk nın tarafına yüzümü çevirdim. kadınla göz göze geldik. sallamadım yüzümü diğer tarafa çevirdiğimde "bir yerden tanıdık geliyor ama kimdi ki?" dedim.
iyi ki de salllamaz tavırlardan bulunmusum. arkamı dönüp emin olmak için bir daha baktığımda hala bana bakıyordu. hah.

Fish







pudraya teşekkürler. = )

şimdi ben çilekli yoğurtlu milkaya bayılıyorum diye yakında üretimden kalkar.
o yüzden şimdiden koli koli alıp eve stok yapsam mı diyorum?
incirli biskreme bayılıyordum herifler gıcıklık yapıp üretimine son vermişler. ne alıp veremediğiniz vardı benim sevdiğim bisküvilerle lan?!

gece gece günlük ihtiyacım olacak kadar sinirlendiğime göre gidip artık uyuyabilirim.
bir ara fotograf makinesi ile çıksam da belki ilginç bir iki şey yakalarım diyecegim ama ne? metrobüsteki insanları çeksem bana kızarlar mı? napıyon sen yağğğ diyip çıkışırlar mı? ben derdim de hani...
şimdi şöyle bir sorun aklıma geldi bugün: açlık oyunları isimli kitabı yarıladım sayılır. metrobüste giderken okuyacagım diye sızıp kalmalarıma ragmen.
kitap bittigi zaman kişisel görüşlerimi yorumlayıp diğer blogger sayfama ekleyebilecek miyim acaba?
bayılıp kalmak istiyorum.
yorgunum.
ama sinirliyim de.


çok şey anlatmak istiyorum fakat anlatmaya başlamadan önce şöyle bir bakıyorum ki hepsi saçma geliveriyor.
ama hergün deliler gibi satırlarca gereksizliklerimi yeni arkadasıma anlatıyorum. hem de hiç düşünüp tartmadan.
bir de sonbaharda değil miyiz biz? bu odamın camından gördüğüm park neden bu kadar yeşillenmiş ki? yazın solmuş bitmiş çimler bile daha gür olarak cıkmış. hava bu kadar serin olmasa cıkıp orada uzanırdım. belki yorganımı alıp cıkarsam üşümem ama ıslaktır çimler şimdi. bir de ağaçların cinsinden midir nedir diyecegim sarı yaprak yok etrafta. neyse belki kasımda etraf turuncu ve sarı renklere bürünür diyerek beklemedeyim.
belki de biraz daha uyumalıyım.
başım ağrıyor. ama iyiyim sanırım yani düşünmeye fırsatım olmuyor bile.

peki ya sen?
bir de
bugün beni gökhan diye birisi aradı.
zorla bana kendini hatırlatmaya calıstı ama işin ilginci sadece askerde oldugunu dedi. okuldan mısın nerdensin arkadas dediğimde deli gibi güldü. neyse şimdi trafikteyim sonra ararım dedi.
mal herif madem trafiktesin niye aradın?
sonra da msj attı. kusura bakma yanlış numara olmuş. tesadüf bu ya isim benzerliği olmuş.
ben de malım ya yedim zaten.
bu da böyle bir anımdı işte.
saçmalamayı da çok seviyorum.
bugün dayanamadım ve Açlık Oyunları'nın ikinci kitabı Ateşi Yakalamak isimli kitabı aldım. yanında da iki tane çizgiroman aldım. sanırım bu çizgi roman olayını yeniden popüler hale getirmek istediler ama baktılar en hızlı sekilde nasıl yapabiliriz dediler ve en sonunda karar verdiler ki klasikleri alıp çizgi roman yapalım. klasik nedir? her zaman okunan ama hiç okunmayan yada okunmak istenilen ama okurken insanı sıkan falan filan. zaten sanırım manga tarzında çizimleri olanların arkasında mı ne öyle birşeyler yazıyordu lakin manga tarzında olanlardan almadım. neden bilmiyorum. aslında onların da çizimleri fena değildi. belki de bir an için aklımdan çıkmıştır. yani bu aralar yapıyorum öyle şeyler. hatta çok rezil şeyler yapabiliyorum. mesela fermuarımı çekmeden cıkmak ve üstüne üstlük 3saat öyle etrafta dolanmak. ne büyük utanç. bana ne oluyor bilmiyorum. herneyse.
muhtemelen cok yavas okuyacagım özellikle de ateşi yakalamak isimli kitabı iki aya bile bitirebilirim. yolda giderken okumak için aldım fakat yolda hep uykum geliyor zaten. neyse bakarım artık.
ama çizgi romanları okumak daha kolay olacaktır gibime geliyor ya bakalım.
bu arada aslında geçen hafta izlediğim Suretler isimli filmden bahsedecektim ama bir türlü fırsatım olmadı. burada bahsedecek değilim ama film fena değil hani. iyi sahneler vardı demekle yetiniyorum.
ve hede ve hödö ve hüdü falan filan...
.

resmen kendime yabancılaşıp, uzaklaşıyorum. beni ben yapanlardan...
bir de tahammülsüzlüğüm artıyor. ve iyice yabanileşiyor muyum yapmacıklaşıyor muyum ne oluyorsa oluyor işte birşeyler. ve ben bu durumdan hiç memnun değilim.
az tipe bak ya. bacaklara, sol ele, bakışlara, elbiseye bak...


ben ne yaptıgımı bilmiyorum. otomatiğe geçtim.


.

bazen her şey boş geliyor. yani ne bileyim işte.
birşeyler yazıp yazıp geri vazgeçe basıyorum.
birşeylerin planını yapıp cok güzel olacak diyip sonra da son dakikada vazgeçiyorum.
vazgeçmesem şimdikinden farklı olan ne olurdu ki?
alnıma yazılan kaderimi ne değiştirebilir?
tamam tamam saçma sapan konuşmaya başladım ama cidden yorgunum fakat uykum yok. yada şöyle diyeyim: uyumak istemiyorum.
tüm gün deli gibi çalıştım. yemin ediyorum çalıştım! hatta akşam 6bucugu gecmişti ben işten cıktığımda.
kocaman bir aferin bana değil mi? işten gec cıkıp çok çalıştığım için.
peki ya sonra?
ufff.
uykum gelse de uyusam kalsam sonra sabah olsa sonra hiçbirşey düşünmeden otomatiğe bağlamış şekilde işe gitsem ve öylece gün bitse de akşam olsa da eve gelsem de sonra yine uyusam da...
düşünmeye fırsatım olmasa. böylece hiçbirşey düşünmeşem. yada ne bileyim yukarıdaki gibi genel geçer şeyleri sadece düşünsem.
biz kimiz? nereden geldik? nereye gidiyoruz? hede ve hödö ve yine hede.
amaaaaaan.
yarın ben ne giyineceğim ya?
asıl önemli soru buydu sanırım.
o değil de ben neden müzik dinlemiyorum ki? ne zaman durdurmuşum hatırlamıyorum bile.
bir de bir ara mavi akbil almak istiyorum.
herneyse işte.

yandaki fotoğraf mı? geçen yıl bu zamanlardı sanırım taksimde tömerin hemen ilerisindeki bir ikinci el ürünler satan bir dükkanın vitrini çekmiştim. bu da onun bir parçası işte.
hadi gece cıkan birisi değilim ama gündüz bile taksime gidemez oldum.
haftasonu gidip asmalıda kahvaltı etmek istiyorum. simla duy sesimi. :|
döpiyes olup çıkmayacağım. kararlıyım. o yüzden bugün çıkıp alışveriş yapacagım yani kendimce bir kılık kıyafet uyarlaması yapıp döpiyes giymeme gerek kalmıyacak şekilde...
zaten kendimi de o halde düşünemiyorum.
ve çok yorgunum. Bir yıldır evde yata yata nasıl hamlaşımım belli değil. ve daha çok da yorulacagım. ama bu sırada dediğim gibi kitap okuyamıyacagım. müzik dinleyebilmek için şu zımbırtının ara kablosundan bulmam gerek. yolda radyo çekilmiyormuş. bunu anladım.
bir de keşke evimizin ayrı bir banyosu daha olsa böyle hamam tarzında hani. heryer mermerden kurnalı ve göbek taşlı...
bir de böyle güçlü kuvvetli bir kadın masör olsa hem kese atsa hem de masaj yapsa...

Günce arşivi

Okuyucular